UA-138707196-2

ÖĞRETMENİM BUNU DİYELİ TAM 25 YIL OLDU

ÖĞRETMENİM BUNU DİYELİ TAM 25 YIL OLDU...

    Sarı, dört başı mamur bir sıraya oturdum. Çektim nefesimi içime. Sanki kendimi kendimde kaybetmek isteyen bir halim vardı. Sahi ne güzel olurdu yuvarlak bir top gibi girdiği kuytuluktan çıkmayan bir bedenim ve ruhum olsaydı.
    Sınıf denen yer böyle bir yer miydi? Hani şu rüyalarıma giren, elma yanaklı cana yakın arkadaşlarımın ve şefkat dolu gözlerle bakan öğretmenlerimin olduğu yer neredeydi? Sonra kahkahaların şarkılara eşlik ettiği o güzel dersler neredeydi? Of… Daha ilk günden, ilk dersten böyle mi hissedecektim kendimi? Acaba sınıfa girer girmez annemin çocukluğundaki gibi burnuma gelen tebeşir ve silgi kokusu yerine burnumun direğini sızlatan kesif bir tahta kalemi kokusu mu buna nedendi? Ders ilerliyor ama öğretmenimin sesi kulaklarıma gelene kadar uğultuya dönüşüyordu. Sanırım beni pek sevmemişti. Sınıfa girer girmez herkes ayağa kalkmış oysa ben kalkamamıştım…

    Kötü bir başlangıç olmuştu benim için. Kim bilir öğretmenim benim hakkımda neler düşünmüştü? Haklıydı, o sınıfa girer girmez ayağa kalkmalıydım herkes gibi. Gülümsedim onun şefkatinden bir parça yüreğime akar belki diye. Oysa o en delici bakışlarıyla ezivermişti küstahlığımı. Öyle ya, saygısızlık diz boyuydu ve ailem bana gereken kuralları öğretememiş, ayağa kalmak gibi basit ama baştan ayağa saygı akan hatta saygının en kutsal ve vazgeçilmez göstergesi olan eylemi gerçekleştirmemiştim. Oysa kalkamazdım. Sınıfa bile annemin yardımıyla onun kucağında çıkabilmiştim. Bunu nasıl anlatabilirdim ki öğretmenime? Ya üzülür kırılırsa bana? 

    Ders bitmiş ve ben kabuğuna çekilmiş bir salyangoz gibi kalakalmıştım. Pencereden dışarıyı seyrederken birden bir lavanta kokusu geldi burnuma. Sonrasında da pamuktan yumuşak bir el değdi omzuma. Derste uğultu gibi kulaklarıma gelen ses şimdi kadifemsi bir ezgiye dönüşmüştü. Öğretmenim gelmişti yanıma. Gözlerime bakmıştı, ta içine… Bana olanları geç öğrenmiş olmanın verdiği derin bir hüzünle bakıyordu. Bense hayalimdeki şefkat kokulu öğretmenimin elinden tutmuş onunla başlayacak bu güzel yolculuğun heyecanını yaşıyordum. 

    Sohbet ettik öğretmenimle gün boyu tüm teneffüslerde. Ona en büyük korkumun denizin ortasında kalakalmak olduğunu çünkü yüzemeyeceğimi söyledim. O ise o yüreğime dolan güzel sesiyle şöyle dedi:
    “Denizin güzelliklerini beraber keşfedeceğiz Can, sonra da beraber dokunacağız o köpükler çıkaran dalgalarına. Sen de dalgaların sesinden güzel sesinle bize yüzmeyi nasıl öğrendiğini anlatacaksın.”
    Öğretmenim bunu diyeli tam 25 yıl oldu. Ben… Ben şimdilerde okyanusları arşınlayan bir dalgıcım. Hem de tutmayan bacaklarımla… Yüzmeyi önce yüreğim öğrendi. Canım öğretmenime sevgilerimle…

    Bahar DEMİR